Yetkin Nural & Extramücadele

Bantmag söyleşisi – 2015

Bu röportaj için hazırlanmak, "extramücadele" anahtar kelimesinin ağını internet dehlizlerinde atıp neler toplayacağıma bakmakla başlıyordu elbet. Orijinal olmasa da her daim efektif...

Röportajlar, yorumlar ve daha sansasyonel tarafta bolca haber değeri taşımış Tophane saldırısı ve "Mustafa Kemal Türbesi" heykeline uygulanan sansür hikayeleri arasında dolaşırken; extramücadele tarafından dile getirilen tüm "beyan ve cevaplara" ilk tepkim, onları bir çeşit geri dönüşüm süzgecinden geçirip hepsini "peki ya şimdi?" formatıyla geri yöneltmek oldu. Tarafsızlık demişsiniz, peki ya şimdi? Şeyh Bedrettin'den alıntılamışsınız, "Gerçek halka açıklanamaz. [...] Ama herhalde halk gerçeğe alıştırılmalıdır.", peki ya şimdi?...

Şimdi'den kastım, her daim uçucu-kaçıcı bir an, yakalama düşüncesinin dahi kendisini yokettiği bir zaman dilimi, bir varoluş durumu değil -ona az ileride döneceğim. Kastım, nefret söylemlerine ölümlerle atılan cilalar, sömürülmekten bıkmayan, politik bereketi sınırsız milliyetçiliğimiz ve içi dolmuşlardan çok dolup boşalan ahlaki değerlerimiz gibi bilmiş bildirgeçler arasına sıkışan toplumsal gerçekliğimiz... Sürekli kaçırageldiğimiz şimdi değil, içine sıkıştığımız şimdi... Hem toplumsal hem de bireysel varoluşumuzun anksiyetesini tırmandıran şimdi. Soru olmaktan çıkan bu soruyu illa sorduran şimdi. O halde, en yalın ve yönelimsiz haliyle sormuş bulunayım, peki ya şimdi?

Yetkin Nural: Web sitenizdeki izahatiniz de yenilenmiş. Üretiminizi hayali müşterilerin hayali siparişleri olarak tanımlayan bir beyanatın yerini; başkaldırı ve düzenbozuculuğa, eşitliğe ve özgürlüğe selam çakan düşsel bir manifesto almış gibi duruyor. Bu değişikliğin nedenini merak etsek, veya işlerinizdeki yansımasının peşine düşsek, sizden ne öğrenebiliriz?

Extramücadele: Rüyalar, arzularımız, masallar, libido, bilinçdışı, düşünmediklerimiz, Jung, Fuzuli, Filibeli Ahmed Hilmi bir süredir ilgilendiğim kavramlar ve yazarlar. Mücadeleyi biraz daha az görünene çekmek istedim. Yine kendimle alakalı konulara eğilmiyorum, konular hala toplumsal.

YN: Aslında izahat değişiminizden yola çıkarak şunu da sormak istiyorum. Tarafsız bir mücadeleyi; tarafsız konuşmanın dilsizleştirildiği, tarafsız durmanın zeminsizleştiği bugünlerde korumak mümkün mü? İşin extra'sı bu tarafsızlığı koruyabilmek mi?

Ex: Anlatması biraz tuhaf, deneyeceğim: Aslında kendim olmak istemiyorum, biz olmak istiyorum. Biz’in sıradan dünyasını zenginleştirmek amacım. Hareketlerimizi sınırlayan veya olaylara ve hatta anlamsız, saçma şeylere anlam veren yorumlarımızın kaynağı olan, bir ucu bize bağlı teyel ipliklerin derinlerde bağlı olduğu diğer uçları, çapaları bulmak istiyorum. Bu süreç şöyle işliyor: Okumak, ardından rüyaları gereğinden fazla önemsemek, neden bilmediğim fakat tuhaf bir enerji veya tanımlayamadığım duygular hissettiğim eşyalar ile hemhal olmak, onlarla iletişime geçmeye çalışmak. Birbiriyle alakasız gibi görünenlerin alışverişlerini görebilmek ve ortaya yeni bir izler ağı çıkartabilmek isteği. İyi bir meşguliyet. İçinde kitapların, rüyaların, eşyaların, kalemlerin, kağıdın ve hayalin olduğu bir atölye çalışması. Bu uğraşın tarafsız olmasını vicdan sağlıyor. Eğer tarafsız değillerse vicdansızlık etmişimdir. Tabii ki hata yapabilirim. Hata yapmakta bir sorun yok fakat hatada diretmek aptallık veya sadistlikle ilgili olabilir.

YN: İzahatinizin bir de değişmeyen bir kısmı, üretim biçim ve formatlarınıza dair tanımlamayı içeren bir bölümü mevcut. Göstergebilim ve onun antropolojik izdüşümleri ile yapıbozumculuğu kaynatan bir beyanat içerisinde üretimlerinizi "farkılılıklardan bir bütün, bir Frankeştayn yaratmak" olarak tanımlıyorsunuz. Bu batı felsefesi kavramları ister istemez dil ucuna geliyor, ancak belki de tamamen yanlış bir okuma yapıyorum. Sizin disiplinler arası üretim biçiminizi oluşturan ilham noktaları ve/veya düşünce biçimleri neler?

Ex: Eskiden gazete haberleri veya gündelik olan beni tetiklerdi. Artık motivasyonlarım değişti. Kendine özgü olan, alternatif kendi evrenini yaratmış olan, başka bir dil kullanan, işlevsiz olan, atılmış, terkedilmiş olan, bıkılmış olan, işe yaramayan, gözükmeyen bir şey varsa işte o benim ilham noktam. Şanslıysam veya aklım ve gözlem gücüm güçlüyse onun sessizliğini bu curcunanın içinde fark edebiliyorum. Fark ettiğim şeyi biraz olsun anlayabiliyorsam onunla iletişime geçmeyi deniyorum. Zekam yetiyorsa anladıklarımı veya topladıklarımı yorumlamayı deniyorum. Tüm bu süreç hayatı zenginleştiriyor, yürümeye, bakınmaya neşe katıyor, vicdanınız size yakınlaşıyor hatta bazen dümene o geçiyor. Vicdanın kontrolündeki zamanı artırmak isteyen bir tür ibadet bu denebilir.

YN: İlk sorumdaki sayıklamamda da bahsini geçirmiştim, "Şimdi" ye dair de bir beyanınız bulunuyor verdiğiniz eski bir röportajda. Şimdinin "hatırasız veya plansız varolamayışı", varolsa dahi ne kadar hassas ve uçucu bir durum, "üzerinde durulamayan bir tepecik" oluşuna dair bir cevabınız var. Bana Zen Budizm'inin "an" anlayışını hatırlatıyor. İşlerinize veya düşüncelerinize ne derece sızıyor Doğu felsefesi?

Ex: Çok şey bildiğimi söyleyemem. Zaten şimdi buradan geriye bakınca bilen biri değil de, hisseden biri olabilmek istemişim hep. Hislerim yükseldiğinde, kısa bir an için hayata açıklığım Lautréamont, Keats veya Fuzuli gibi olduğunda üzerime yağar imgeler veya fikirler, işte o zaman yazarım. Bu anların dışında hayata açıklığım diğer insanlar gibi neredeyse kapalıdır. Bu kapalılık halini kırmak, o pencereyi biraz daha aralayabilmek için uğraşırım. Müzik, manzara, aşk ve acı bazen yardım eder size. Ne yazık ki bazen. Mucizevi anların dışında, içeriye açılan pencere kapalıdır. Tanrı veya kozmosun ayarıdır bu. Sürekli açık olarak zaten yaşayamayız. Canlıların tabiata, güzelliğe, aşka, trajediye ve vahşete olan vazgeçilmez bağlılıkları tanrısal bir güdü olsa gerek. Elde etmek için uğraşılan rahat ve huzur, o derinlerden ara sıra da olsa gelen esintiyi kestiğinde, içe açılan pencereyi kapattığında terkederiz orayı, o konumu veya onu. Tüm bunları düşününce şimdi’den daha değerli ne olabilir ki? Her şey şimdi’de duruyor fakat ne yazık ki biz pek az kalabiliyoruz orada.
YN: Extramücadele'nin ortaya çıkış tarihi 1997. Yani bu isim altında ortaya çıkan üretimlerin tarihinin neredeyse 20. senesine yaklaşıyoruz. Özellikle bugünlerdeki - peki ya şimdi? sorularından kaçamıyorum anlaşılan - "90'lara dönüyoruz(!)" söylemi hakkında ne düşünüyorsun? O dönemin tabularına, ölümlerine ve söylemlerine, bugünün sosyal mühendislik stratejilerine aynı yerden mi bakıyor, baktığında sadece tekerrür mü görüyorsun?

Ex: Büyük dinleri, milliyetçiliği veya kalabalıkları isteyen hiçbir olguyu, derneği, partiyi, lokali dolayısıyla siyaseti sevmiyorum. Oyumu HDP’ye veriyorum. Neden günde beş vakit ezan okunduğunu anlamıyorum. Arapçaya özel bir sevgim yok, neden bu dil hayatımda, bilmiyorum. Hürriyet logosunun solunda neden “Türkiye türklerindir” yazıyor anlam veremiyorum. Olanı biteni seyrediyorum. Alanı iyice daralttıklarında ben de arkadaşlarımın yanına, sokağa çıkıyorum, yürüyüşlere katılıyorum, durulacaksa duruyorum, bağırılacaksa bağırıyorum. Özal’ı da en az Tayyip kadar sevmezdim. Apo’yu da sevdiğimi söyleyemem. Alex gidince feneri de sevmedim. İnsanları sevin kardeşim. Kürtleri, ermenileri, rumları sevin, sonra eşcinselleri, transseksüelleri, uzun saçlıları, dövmelileri, otostopla gezmeye gelen kadını sevin. Tayyip ne be!

YN: Extramücadele'yi Eylül başında Art International fuarında göreceğiz. Peki ne şekilde yer alacaksınız fuarda? Art International için yeni bir iş/işler üretiyor musunuz?

Ex: 40 yaşıma kadar galerilerde çalışmadım ve neredeyse hiçbir resim ve heykel satılmadı. Genelde kolleksiyoner fuara gidiyor beğendiğini alıyor. Bize ve yaptıklarımla ilgilenen zengin olmayanlara da jipeg görüntüleri kalıyor. Belki bir gün bir kitap yaparsam, -bu boktan ülkede her şeyi kendin yapman gerek biliyorsun- kağıt üzerinde de yaşamaya devam ederler. Biz ressamlar dünya oldu olası zenginler ile ilişki içindeyizdir. Fakat arada başka numaralar da çevirmesini biliriz, Hafriyat gibi, HafriyatKaraköy gibi.

YN: Art International sonrasında, yani 2016'ya doğru geçerken yeni fikirler, sergi planları söz konusu mu?

Ex: Hayat devam ediyor, rüzgar estikçe devam...