Ali Şimşek

Extra Extra Düşünceler – 2014

Non'da Extramücadele'nin sergisini dolaşıyorum. Epey uzun bir adı var serginin. “Gökyüzünde Tanrı Yok Kuşlar Var” başlığı epey sert ve Simurg tınısı taşıyor kanımca. Hani Attar'ın ünlü anlatısındaki otuz kuş hikayesi. Ya da önemli olan hedef değil yol; zaten hedef bizzat yolun kendisidir mesajı diyelim. Tabii yanılıyor da olabilirim. Sanatçı çok genel, stoper işler üzerinden yürümüş. Daha önce bire bir adreslediği somut durumlar yerine çok genel bir sistem ve saçmalık eleştirisine dönüşmüş. Yani alıştığımız ve beklediğimiz işler yok sergide.
Aslında uzun süredir Extramücadele neden iş üretmiyor diye sorup duruyordum. Örneğin Gezi gibi kolay gelmez bir süreçte Mehmet Erdener'den sıkı işler beklerdim açıkçası. Zaten olamazdı. Olmadı da. Neyse lafı fazla dolaştırmayayım. Extramücadele'nin alametine dönüşen, Atatürk, Kemalizm ve TC eleştirisi için hiç uygun bağlam değildi Gezi süreci. Hatta sanatçı açısından riskler bile taşıdığı söylenebilir.
Mizah dergilerinden, karikatürden ve reklam sektörünün “kreatif” atmosferinden gelen sanatçı, karikatürün ve grafik tasarımın kavramsalcılığı ve “buluşçuluğunu” güncel sanat ile buluşturmayı bilmişti. Zaten manifestosunda bunun altını açıkça çiziyordu: “Extramücadele 1997′de başlamış büyük bir projedir. Hayali siparişler üzerine çalışır. Aynen bir grafikerin müşterisi için bir işaret tasarlaması gibi toplumsal baskı altındaki bütün topluluklar için işaretler tasarlar. Onların hayali isteklerine uygun resimler yapar. “
Fakat bu müşteri hep resmi ideoloji ve Kemalizm eleştirisi üzerinden yürüdü neredeyse. Sanatçı görünürlüğünü bu bağlam üzerinden sağladı. Hatta ününü diyelim tam olsun. Oysa Extra tam da dünyadaki genel eğilim üzerinden işler üretiyordu. Haklı işlerdi ama eksikti. Örneğin ben onun işlerinde o dönem, hiçbir zaman bir AKP ve Tayyip eleştirisi okumadım. Camii gibi çok genel işleri de dahil. Oysa ne kadar verimli bir alandı değil mi? Elbette sanatçıyı bunun için suçlamamak gerekiyor. O da dönemin hakim eğilimlerinden ve haklı rahatsızlıklarından hareket ediyordu elbette. Yani “kullanışlı” sol liberalizmden.
Doksanların sonu ve iki binlerin başları güncel sanat için verimli bir dönemdi. Resmi ideoloji, kimlik ve fark politikaları, ötekilik, ulus devlet eleştirisi altın dönemini yaşıyordu. Neo liberalizm, ceberrut hantal devlete karşı, esneklik, küçülme, yönetişimsellik gibi şık kavramlarla kendine “sivil” bir alan açmaya çalışırken; tarihin tuhaf bir ironisi, eleştirel teorinin kavramlarıyla ilginç bir ittifak kurabiliyordu. Yani tarihin en sınıfsal saldırısı yaşanırken, sınıf kavramı gözden düşmüş hatta dinazor bir zihniyet olarak suçlanmıştı. Kültür, kimlik ya da ötekilik gibi kavramlar fazlasıyla sınıfsalken, tuhaftır sınıfsallık paranteze alınmış; kimlik, ulus, fark söylemleri sadece "kendini" tanımlar hale gelmişti. Geçelim akademiyi, bu konuda onlarca “burs” sektörü fabrika gibi çalışmıştı zaten. Ulus devletin, resmi ideolojinin Marksist esinli haklı eleştirisi, neo liberal iktidarların meşruluğuna hizmet eder hale gelmişti. Herhalde dünya tarihindeki nadir buluşmalardan biriydi bu. Bugün artık sol liberal olarak adlandırdığımız entelektüel duyu için verimli bir havuz oluyordu. Burjuvaziyi, sınıf ilişkilerini, iktidarı dışarıda bırakan, bütün meseleyi merkez-çevre, ceberrut ve jakoben devlet, darbeci ve İttihatçı kadrolar üzerinden okuyan sayfalar dolusu yazı üretildi. AKP'ye dönük her eleştiri hemen ulusalcı, Ergenokoncu diye bertaraf edilmeye çalışıldı. Ve bunda da bayağı başarılı olundu.
Bugün artık bunu çok daha rahat görebiliyoruz. AKP'ye uzun süredir entelektüel meşruluk sağlayan, haklı ama eksik(!) argümanlar ve aydınların “kullanışlılığı” ayyuka çıkmış durumda. Örneğin 2006 sonrası Taraf gibi bir gazete üzerinden gerçekleştirilen ve bütün argümanlarını bürokrasi, ittihatçılık, Kemalizm ve sol eleştirisi üzerinden kuran bir söylem Tayyip'in meşruluğuna çimento oluvermişti. İktidar ile yaşanan “paralel” ittifaklar ve bunun Gezi sonrası bozulması, oluşturulan bu sol liberal ittifakı da darmadağın ediverdi. Demek ki doğru ve haklı argümanları doğru aktörler ile kullanmak gerekiyor.
İşte Extra'nın sergisi dolaşırken, bu dağılma ve egemen bağlamlar meselesini de düşündüm; bence de bayağı kullanışlı oldu.
Küçük bir not: Bu yazı dolayısıyla bana hemen jakoben Kemalist, darbeci diyeceklere; hadi oradan! Ulus devlet, resmi ideoloji ve Kemalizm eleştirisini sizden öğrenecek değiliz! Diyorum efendim.